Bugüne kadar kimi zaman tesadüfen kimi zaman şartların zorlaması ile kimi zaman da tüm gücümle isteyerek pek çok alanda kendime iş yarattım. Ancak iş hayatımdaki 70. yılımın ardından dönüp dolaşıp babamın mesleği olan köşe yazarlığına da el atacağımı açıkçası hiç tahmin etmezdim.
Rahmetli babam Lemi Gülman, çocukluğumda Son Posta gazetesinin hem muhasebesine bakıyordu hem de idari müdürlüğünü yapıyordu. Bir de köşesi vardı gazetede, adı İster İnan İster İnanma. İnsanları şaşırtacak üç beş satırlık ilginç bilgi- ler, havadisler babamın icat ettigi bu köşenin konusunu teşkil ederdi. Dogrusu babam bu yazı yazma işine tramvaya vapura ücretsiz biniş hakkı veren basın kartına sahip olabilmek için girişmiş. Sonrasında onun biraz da prosedür gereği yazdığı 1 sütuna 5 santimlik köşesi okurlardan öyle çok rağbet görmüş ki diğer gazeteler- de de benzer köşeler türemiş. Zannederim bugünün gazetelerine kadar gelen bir yazın geleneğini başlatanlardan birinin babam olduğunu söylesem yanlış olmaz.
Ben de değerli Oksijen okurlarına ulaşmak üzere hazırladığım yazılarımın il- kinin başlığını hem babamı yad etmek hem de 70 yıllık iş hayatımdaki önemli ve şaşırtıcı tecrübelerime yer vereceğimi hissettirmek
için “İster İnan İster İnanma” diye koydum.
İlk yazarlık tecrübemi, geçtigimiz yıl yazar ve danış- man Nurten Yalçın Erüs ‘ün desteği ile çıkardığım ve iş hayatındaki tecrübeleri- mi, tavsiyelerimi yansıtan *İŞ’TEN HİKÂYELER – Tecrübelerim, Tavsiyelerim adını taşıyan ve satış geliri de TEV’e aktarılan kitabımla yaşadım.
Kitabıma gelen olumlu tepkilerden sonra anladım ki ben bugüne kadar işadamı Kemal Gülman’ı anlatmayı ihmal etmişim.
Demek ki her şeyin bir zamanı var. O zaman gelince insan kendi bildiğini başkaları da bilsin istiyor, yaşam bitmeden kendi mecrasında, hak ettiğini düşündüğü şekilde meramını anlatmak istiyor.
İşte Oksijen’e yazı yazma teklifini götürme fikri de bu istekten doğdu. Bu sütundan sizlere ulaşmak istedim. Yazılarımda sizlere 70 yıldır tek bir saniyesini dahi ziyan etmemiş, sürekli iş peşin- de koşmuş, kimsenin hak- kını yememiş ama hakkını da yedirmemiş, kazandığını kaybetmemiş, bugünlere çok çalışarak gelmiş bir ticaret insanı olarak gördüklerimi, yaşadıklarımı aktaracağım. Tahtakale’den, Perşembe Pazarı’ndan Avrupa ve Amerika’ya uzanan ticaret hayatımı da; ilk gayrimenkul maceramda kazıklanıp bina yerine eski bir mescit satın aldığı mı da, İtalyan bir konttan öğrendiklerimle Bodrum’u nasıl keşfettigimi de; ülkenin ilk benzin pompasını satıp sonra da nasıl sürdürülebilir enerji yatırımcısı olduğumu da; ilk sermayemi ba- sin sektörüne kağıt ve pirinç levha satarak elde etmişken, günümüzün medyası Twit- ter’in ilk kurumsal yatırımcılarından biri olduğumu da sizlere anlatacağım.
Zira devir Google devri. Kemal Gülman denince hafızalarda hangi fotoğraflar oluşuyor gayet iyi biliyorum. Google her derde deva, değil mi? İş değil, özel hayat; Kemal Gülman’ın parası şuraya, Kemal Gülman’ın parası buraya… Oysa bu birikim, bu sermaye nasıl oluşmus, ne sıkıntılarla bugünlere ge- linmiş? Bunlara dair tek bir satır okumadınız. Çünkü anlatmadım.
Şirketimi bir garajda kurmuş ve oradan bugünlere gelmiş olacaktım. Ülkemizin evlerinde malum garaj yok, ben de bugün gayrimenkulden enerjiye, girişim sermayesinden lojistiğe pek çok alanda yatırımı bulunan Gülman Grup’u 70 yıl önce Tahtakale’de Prevuayans Han’da “portmanto” olarak kullanılan küçük bir odacıkta kurmuştum. Bir “portmanto”dan çıkan ve bugünlere ulaşan Gülman’ın uzayda nasıl yatırım yaptığını da gelecek yazılarımda anlatacağım.
Créé en 1952 dans le secteur du commerce international, le groupe Gülman s'est développé dans différents domaines tels que l'immobilier, le capital-risque et l'énergie. Gülman poursuit ses activités dans le but d'un avenir et d'une croissance durables.